Netflix ve Riot‘un sevilen yapımı Arcane, uzun bir aranın ardından ikinci sezonuyla geri döndü. Kasım ayı içerisinde üç ayrı kısım halinde yayınlanacak dizinin ilk kısmı izleyicilerle buluştu. Hikayenin en azından Zaun ve Piltover kısımlarının bu sezon final yapacağı önceden açıklanmıştı. Dilerseniz final sezonunun başlangıcını incelemeye geçelim. Yazımızın, ilk üç bölümden bolca spoiler içerdiğini belirtmeliyiz.
Kapanmayan Yaralar
Hikayeye geçmeden önce artık yeni bir giriş jeneriğimiz olduğunu belirtelim. Imagine Dragons‘un Enemy şarkısının eşliğinde tüm karakterleri tek tek görüyoruz. Bu sahne, benim oldukça hoşuma gitti. Karakterlerin duruşları ve tavırları, sezonun gidişatı açısından daha baştan bize ipuçları veriyor. Öte yandan, herkesin aklında yer eden kült dizi jenerikleri vardır. Arcane‘in ikinci sezon açılış jeneriğinin de uzun yıllar insanların hafızalarında yer edecek gibi görünüyor.
Sezonun başlangıcına geçecek olursak, ilk bölümümüzün adı Heavy Is The Crown. Bu, müzik dünyasının efsane gruplarından Linkin Park’ın, yıllar sonra yeni bir vokal ile geri döndüklerinde yarattıkları şarkılardan biri. Hatta League of Legends kapsamında Worlds turnuvasının tema şarkısı olarak da kullanılmıştı. İkinci sezon, ilk sezonun bittiği noktadan hemen sonra başlıyor. Jinx’in roketinin Konsey Odası’nı nasıl tuzla buz ettiğini görüyoruz. Ana karakterlerimizin çoğunun odada bulunması, bu olayın tüm karakterleri doğrudan etkilemesine neden oluyor. Caitlyn’in annesinin ölümü, Viktor’un durumu ve daha fazlası derken Piltover bir kaosun içine doğru sürüklenmeye başlıyor. Böylesine travmatik bir olayın ardından animasyonda karakterlerin duygularının aktarılmasının zor olacağını düşünebilirsiniz. Ancak Arcane, bunu görsel açıdan öylesine romantik bir biçimde aktarıyor ki, karşınızdaki görüntüler bir yandan sizi büyülerken diğer yandan karakterlerin iç dünyasına tam anlamıyla girebilmenizi sağlıyor. Görsel anlatımın yanı sıra, müzik kullanımı ve animasyon kalitesi, ilk sezonun da üzerine çıkarak sahneleri tekrar tekrar izlemenize neden olacak kadar muhteşem. Sezon çıkmadan önce, Arcane‘in şimdiye kadar yapılan en yüksek bütçeli animasyon dizisi olduğu haberleri çıkmıştı. Dizinin neden bu kadar yüksek bir bütçeyle yapıldığını daha ilk bölümden anlayabiliyoruz.
İlk bölümle birlikte göze çarpan bir diğer şey ise yüksek tempo oluyor. İlk sezonun çekirdeğini, hikayeyi izleyiciye anlatan düşük tempolu bölümler oluşturuyordu. Arcane, ikinci sezonuyla birlikte hızını artırarak karşımıza çıktı. Ancak şunu belirtmeliyim; seyirciyi coşturmak için yapılan boş aksiyon sahnelerinden oluşan bir tempodan bahsetmiyorum. Aksine, ne yaptığını bilen, kaliteli aksiyon animasyonlarına eşlik eden ve hikayeyi adım adım ileriye taşıyan bir tempo kullanımından söz ediyorum.

Yeraltına Dönüş
İkinci bölümle birlikte Zaun kısmını görmeye başlıyoruz. Watch It All Burn isimli bölüm, Jinx’in eylemlerinin Zaun üzerindeki etkisini ve Viktor karakterinin gidişatını temel alıyor. Jinx ile başlamak gerekirse, Silco’nun denklemden çıkışı Zaun’u başıboş bir biçimde bırakmış durumda. Bu başıboşluk da Piltover tarafının herhangi bir saldırısında Zaun’u korunmasız bırakıyor. Haliyle, bu durumda yapılacak en doğru hamle Jinx’i teslim etmek. Bu kısımlarda anahtar karakter rolünü Sevika üstleniyor.
Jinx, kendi hikayesinde bir paralellik yaşamaya başlıyor. Hikayeye dahil olan İsha, belli açılardan Powder’a benziyor. İzleyiciler için de Silco ve Powder dinamiğini hatırlamak mümkün bu noktalarda. Jinx’in gidişatının, ilk sezona benzer olduğunu söylemem gerek. En azından İsha karakteri, bana kalırsa, Jinx’in gidişatı için daha pozitif bir rol üstleniyor. Elbette, bu ‘iyi tarafa geçecek’ anlamında bir pozitiflik değil; karakter, hikayesel olarak daha da ilgi çekici olabilir. Jinx kısımlarını izlerken, elbette içerisinde Caitlyn ve Vi ikilisini de görmeden olmaz. Bu kısımlar şu açıdan önemliydi: Caitlyn karakterinin gelişimini ve gideceği noktayı yavaş yavaş bize gösteriyorlar.
Viktor ve Jayce kısımları, ilk sezonda pek kendilerinden bahsettirmemişti. Fakat bu sezonla birlikte artık doğrudan hikayenin temelini almaya başlıyorlar. Özellikle bu sezonun, geçen sezondan daha iyi yaptığı bir şey varsa, o da Piltover siyaseti ve dinamiklerini izleyiciye daha iyi anlatmak. Jayce’in saldırıdan sonra Viktor’u kurtarmak için düşünmeden, tam olarak bilmediği bir teknolojiyi kullanması, yozlaşmaya açık olan bir Viktor için belki de çakılması gereken son çiviydi.

Tutulmayan Sözler
Finally Got The Name Right ismiyle üçüncü bölüm, ilk iki bölümün birleşimini ve çok daha fazlasını içeriyor. Karakterlerin gidişatlarından hikayenin farklı bir boyuta evrilmesine kadar, sezonun kalanına dair beklentilerimizi kesinlikle arttırıyor. Bölümün Vi, Jinx ve Caitlyn kısmıyla başlamak gerekirse, hikayenin en can alıcı noktalarından bir tanesi, elbette kardeşlik ilişkisiyle birlikte Caitlyn ve Vi arasındaki romantik ilişki. Özellikle bu sezonun başından beri ilişkilerinin daha samimi olduğunu gördüğümüz ikili, büyük bir kırılma yaşıyor. Ancak bu kırılma öyle birdenbire olan bir şey değil; hani demiştim ya, Caitlyn’i yavaş yavaş işliyorlar diye, işte tam da bu an içindi aslında. Bölüm, kurgu olarak o kadar kusursuz işleniyor ki hikayenin sizi buna hazırladığını bilmenize rağmen etkisi bir o kadar sert oluyor.
Ambessa Medarda’nın hikayedeki ağırlığı da gitgide artmaya başlıyor. Kara Gül’ün de gözümüze sokularak gösterilmesi, Noxus’un her an oyunda olduğunu hissetmemize sebep oluyor. Evreni bilmeyenler için Kara Gül metaforu biraz havada kalmış olabilir, ama geek’ler için epey coşkulu bir an olduğuna eminim. Bölümün sonunda ilan edilen sıkı yönetim ile birlikte Caitlyn’in başa geçmesi büyük bir değişim. Özellikle Piltover gibi bir bölge için bunu düşününce, izleyici için olacaklar büyük merak konusu.
Toparlamak gerekirse, ben ilk üç bölümü oldukça beğendim. Geçen sezonun kaldığı yerden, üzerine çıkmış bir biçimde devam ediyor. Özellikle animasyon kalitesinin daha da artması ve sinematografi gibi başlıca teknik alanlarda çok daha fazla üzerine koyulması, Arcane‘in ikinci sezonunun yapımının bu kadar uzun sürmesinin nedenini gösteriyor. Yıllardır Riot’un yaptığı kısa animasyonların ne kadar kaliteli olduğundan bahsedip dururken, işin sonunda böyle muhteşem bir yapımla tanışmamız gerçekten çok tatmin edici. İlk üç bölümle ilgili dilim döndüğünce bir şeyler anlatmaya çalıştım, sezonun diğer bölümlerinin incelemesinde görüşmek üzere!
Daha fazla habere ve incelemeye sitemizden ve Twitter sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
