Netflix’in popüler yapımı Arcane, geçtiğimiz günlerde finalini yaptı. Yılın en sevilen işlerinden biri olan dizi, beklentileri aşmayı başardı. League of Legends evreninin giriş dizisi olarak tasarlanan yapım, başarısıyla kendisinden sonra gelecek hikâyelere bir kapı aralıyor. Sezonun ilk iki kısmına dair incelemelerimize buradan ve buradan ulaşabilirsiniz. Yazımızın spoiler içerdiği uyarısını, incelemeye başlamadan önce belirtmek istiyoruz.
Farklı Bir Evren
Dizinin yedinci bölümü olan Pretend Like It’s the First Time, sezonun geneline kıyasla daha farklı bir temayı ele alıyor. Son yıllarda giderek popülerleşen paralel evrenler konusu, bu evrende de karşımıza çıkıyor. Bölüm iki farklı kısma odaklanıyor. Ekko ve Heimerdinger’in hikâyeleriyle başlamak gerekirse, bu kısım bizi ilk sezona geri götürüyor. Jayce’in evine girdiklerinde aslında öğreniyoruz ki bu evrende Vi ölüyor, Hextech keşfedilemiyor ve Zaun huzur içinde gelişimini sürdürüyor. Bu farklılıklar, dediğim gibi, bölümü sezonun genelinden biraz farklı bir noktaya taşıyor. Kelebek etkisi faktörünün ne denli büyük sonuçlar doğurabileceğini, kırk dakikada izleyiciye etkili bir şekilde aktarmayı başarıyorlar.
Bölüm, genel olarak iki sezondur yeterince ekran süresi bulamayan Ekko’ya odaklanıyor. Başrollerden biri olmasa da Arcane hikâyesinin anlam bakımından kahramanlarından biri olduğunu görüyoruz. “Ya böyle olsaydı?” sorusunun tüm cevaplarını olumlu bir biçimde aldığı bir evrende bile kendisini ön plana çıkarmadan kararlar alması, karakteri bize daha derinlemesine tanıtmayı başarıyor. Bölüm, bir bakıma bazı açılardan diğer iki bölümün karması olarak da değerlendirilebilir. Anlatılan hikâyeler ve yaşanan olaylar, bize daha sonra olacaklar için ufak bir ipucu veriyor. İkinci şanslar, fedakârlıklar ve sevgi gibi kavramlar, sadece kalan iki bölümün değil, iki sezonun da bir tür karması olduğunu izleyiciye hissettiriyor. Bu bölümde de tüm bu kavramların bir araya gelerek yaşandığını görüyoruz.
Bölümün Jayce’e odaklanan kısımları ise Ekko’da gördüğümüz huzurlu evrenin tam tersi bir şekilde ilerliyor. Hextech yüzünden her şeyin yok olduğu bir evrende, Jayce’in tek başına sıkışıp kalması, altıncı bölümün sonunda yaşananları karakterin gözünden görmemizi sağlıyor. Dizinin, karakter gelişimleri ve onların geldikleri noktalar açısından fevkalade bir iş çıkardığını söylemek gerekiyor. Hikâyenin başındaki Jayce ile hikâyenin sonundaki Jayce arasında büyük farklar bulunuyor. Gerek hikâye içinde gerek izleyicinin gözünde, karakter büyük dalgalanmalar yaşadı. Yazım açısından da Arcane‘in, en az görselliği ve müzikleri kadar etkileyici olmayı başardığını belirtmek gerekir.

Pişmanlıklar
Killing Is a Cycle isimli sekizinci bölüm ile birlikte klasik Arcane temasına geri dönüyoruz. Altıncı bölümün üzerinden kısa bir süre geçmiş ve karakterlerin bir savaş hazırlığında olduğu açıkça görülüyor. Caitlyn ve Vi sekanslarıyla başlayan bölüm, önceki bölümde işlenen “ikinci şanslar” temasına güzel bir selam çakıyor. Dizinin anlam açısından daha büyük ve önemli hikâyeleri olsa da temel hikâyenin Vi, Jinx ve Caitlyn üzerinde işlendiği açık. Bu bölüm bir nevi bu hikâyenin çözülme noktası oluyor. İki sezondur devam eden çalkantıların bu bölüm ile birlikte sonlandığını izliyoruz. Kişisel olarak, bu hikâyenin benim favorim olduğunu net bir şekilde söyleyebilirim. Vi ve Jinx ikilisinin işlenişinde bir sorun görmesem de “Vi ve Caitlyn ikilisi daha iyi işlenebilir miydi?” sorusunun cevabı bence kesinlikle evet.
İki sezondur işlenen Ambessa ve Mel karakterleri, bana biraz bundan sonra gelecek dizinin bir ön çalışmasıymış gibi geliyor. Yapımcılar tarafından yapılan açıklamalara göre, yeni bölgeler için diziler yolda. Muhtemelen bu iki karakterin girizgâhıyla birlikte, sonraki durağımız Noxus olacak gibi görünüyor. Aslında, benim açımdan bu iki karakterin sorunu da burada. Karakterlerin izleyiciyle bağ kurabildiğini düşünmüyorum. Evet, büyük bir şey anlatıyorlar ama diğer hikâyelerin içinde yer alsalar da bir o kadar kopuk hissettirdiler. Diziye yönelik yapabileceğim birkaç eleştiri de sanırım bu iki karakterle ilgili olacaktır. Kara Gül’ün işin içine girmesi gerçekten gerekli miydi? Pek emin değilim.

Görkemli Son
The Dirt Under Your Nails bölümüyle birlikte hikâyenin sonuna geliyoruz. Bölümü ve finali genel olarak beğendiğimi söyleyerek başlamak istesem de, bazı açılardan fazlasıyla kesilmiş hissettirdiğini de itiraf etmem gerekiyor. Çoğu karakter finalini yapmış olsa da, hâlâ eksik bir şeyler olduğu hissinden kurtulamadığımı söyleyebilirim. Bu eksiklik hissinin dışında, bölümün oldukça duygusal olduğunu belirtmek gerek. İstisnasız neredeyse her karakter açısından bir şeyler yaşandığını görüyoruz. Animasyon kalitesi açısından, bölüm sezonun zirve noktalarından biri oluyor. Kurgulanan savaş sahneleri ve yaratılan atmosfer son derece zekice tasarlanmış. Toplu bir dövüş sekansı yerine kısım kısım gösterilen sahneler, bölüm içerisindeki sürükleyiciliği artırmayı başarıyor. Ayrıca neredeyse her karakterin güvende olmadığı hissinin bu sahneler aracılığıyla verilmesi, dizinin neden bu kadar büyük bir etki yarattığını bir kez daha kanıtlıyor.
Bölüm içerisinde kullanılan müzikler, yine sezonun geneli gibi sahneleri yükseltmekte işe yarıyor. Arcane sezonun genelinde uygulanan kurgu tekniği, sahneleri ile ön plana çıkıyor. Başka noktalarda savaşan karakterlerin dövüş sahnelerinin iç içe geçmiş şekilde sunulması, görsel bir şölen olarak izleyiciye sunuluyor. Karakterlerin yaşadıkları psikoloji ve taktiksel hamleler gibi faktörler de final bölümünün başarılı olduğu noktalardan biri.
Final, izleyici gibi çoğu karakterin de kalbinin kırık kalmasına neden oluyor. Yapılan fedakârlıklar ve seçimler, artık Piltover’ın da yeni bir başlangıç yapmasına yol açıyor. Oyunlarda söylenen “yaşanan bir evren” olduğunu hissettirmek özelliği, aslında Arcane‘in başardığı en büyük kazanımlardan biri. İzlediğimiz karakterler dışında arka planda işleyen bir evrenin olduğunu bilmek ve bunun etkilerini sürekli hissetmek, olayların içinde kalmamızı sağlıyor. Arcane‘in, tabii ki en büyük başarılarından biri de oyun uyarlamalarının geldiği noktayı göstermek oluyor. Son dönemlerde çıkan başarılı Live Action uyarlamaların yanına eklenmesiyle birlikte, artık uyarlanacak iş sayısının kat ve kat artacağını söylemek de mümkün. Dizinin yaratımında emeği geçen herkese teşekkür etmek gerekiyor. Gerek Riot Games gerekse özellikle Fortiche, animasyon kalitesinde yeni bir döneme girmemizin kapılarını aralamış olabilirler. Spider-Verse animasyonlarının kalitesiyle birlikte şahlanan animasyon teknikleri, Arcane ile birlikte zirvesini yapıyor.
Daha fazla haberler ve incelemelerimiz için sitemize ve sosyal medya hesaplarımıza göz atmayı unutmayın!
