Close Menu
    X (Twitter) Discord
    Tourens
    • Haberler
    • İncelemeler
    • Söylentiler
    • Pc
    • Konsol
    • Dizi / Film
    • Anime
    • Rehberler
    X (Twitter) Discord
    Tourens
    Hell Clock İnceleme
    Mert TunaYazar: Mert Tuna21/07/20256 Dakika Okuma Süresi

    Hell Clock – İnceleme

    Zamanın Kefareti: Hell Clock’a Giriş

    Bazı oyunlar vardır, zamanı eğip büker; bazılarıysa zamanı zincir gibi oyuncunun bileğine takar. Hell Clock, tam da ikinci kategoriye düşen, cehennem saatiyle mühürlenmiş bir kehanet gibi. Brezilyalı Rogue Snail’in ellerinden çıkan bu roguelike/ARPG hibriti, yalnızca düşmanlarla değil, kronometreyle de savaştığınız bir evrende geçiyor. Oyunun kalbinde atan şey bir saat ve her tik, bir kararın, bir refleksin, hatta belki bir pişmanlığın yankısı.

    Bir Tarihin Yankısı: Hikaye ve Arka Plan

    Hell Clock, tarihsel bir trajediyi Canudos Savaşı’nı üst gerçeklikte yeniden kurguluyor. Yüzbinlerce masumun can verdiği bir facia, cehennemle cennet arasında sıkışmış bir hayalete dönüşüyor. Oyunumuz, bu kıyımın birkaç yıl sonrasında geçiyor; ama geçmişin hayaletleri, her turda yeniden ete kemiğe bürünüyor. Flashback’lerle savaşın sıcak nefesi oyuncunun ensesine değiyor; ölüler konuşuyor, toprak kanla yeniden uyanıyor. Oyunun merkezinde ise Pajeú adında bir savaşçı var. Ana karakterimiz Pajeú, ölen akıl hocasının ruhunu kurtarmak için yemin etmiş bir savaşçı. Pajeú’nun yolculuğu, yalnızca arkadaşlarını değil, bir halkın hakikâtini arıyor. Ancak bu arayış, daha çok “anlatılan” değil “gösterilen” bir hikâyede yer buluyor kendine. Anlamlı, ama derinliksiz; etkileyici ama kısa ömürlü.

    Saatin Tik Takları Arasında: Oynayış ve Mekanikler

    Hell Clock, kendini Diablo ve Path of Exile gibi ARPG devlerinin soyundan ilan ediyor; ama ruhunu, Hades gibi zamana ve ritme tapan modern roguelike’lardan alıyor. Ne var ki bu iki damar arasında sıkışıp kalan bir oyun hissi veriyor. Ne miras aldığı sistemlerin karmaşık ekonomisine erişebiliyor, ne de modern çağın akıcı çeşitliliğini sunabiliyor.

    Skill ağacı, ilk bakışta devasa bir labirent gibi. Ancak içeri adım attığınızda çoğu yolun duvara çıktığını fark ediyorsunuz. Gölgeleri var, ama meyveleri yok. Ağacın dalları çok gibi görünüyor ama etkileri sınırlı. Ana silahımız olan tabanca, ve ona bağlı birkaç aktif yetenek, oynanışı sürükleyen neredeyse tek dinamo. Tabancamız en fazla hasarı çıkartabileceğimiz ve oynayışı en iyi şekilde idare edebileceğimiz en önemli parça. Sadece tabancaya bağlı olmak da belli bir süreden sonra sıkıcı gelmeye başlıyor. Her act’te beş yeni skill sunuluyor gibi görünse de bunların çoğu mana tabanlı ve birbirinden ayırt edilemeyecek kadar yüzeysel.

    Bu yüzden özellikle ilk iki Act boyunca kaliteli bir kombo çıkarmak neredeyse olanaksız. Belirli birkaç skill dışında gerisi sadece alternatif değil, ağırlık. Oyunun en büyük sorunu, tekrar oynanabilirliğe hizmet etmesi gereken sistemlerinin, oyuncuyu hep aynı stile itmesi. Roguelike bir oyunun en büyük vaadi her run’da yeni bir kader yazma hissidir. Ancak Hell Clock bu hissi erken bir saatten itibaren oyuncunun elinden alıyor. Farklı kombinasyonlara açık gibi görünen yapı, aslında sizi hep aynı notaya vurmaya zorluyor. Aynı düşmanlar, aynı boss’lar, aynı katlar. Yaratıcı yıkım değil, düzenli bir döngü var burada. Ve bu döngü, ritmini çok erken kaybediyor.

    Taş, Çelik ve Ruh: Güçlenmenin Katmanları

    Hell Clock’ta karakter gelişimi yalnızca skill book içindeki yeteneklerle sınırlı değil. Her bir “run” sonrasında elde ettiğimiz ruh taşlarıyla, fiziksel gücümüzü artıran, can miktarımızı yükselten ya da dayanıklılığımızı pekiştiren çeşitli kıyafet ve aksesuarlar satın alabiliyoruz. Bu sistem, her ölümün ardından karakteri daha da dayanıklı kılmak için gerekli olan “kalıcı ilerleme” hissini ustalıkla sunuyor. Her alışveriş, bir sonraki inişe daha hazırlıklı ve güçlü başlamak için bir vesile oluyor.

    Bunlara ek olarak, oyunun sunduğu Relic sistemi, yapı inşasında derinlik arayan oyuncular için tam anlamıyla bir altın madeni. 3×4’lük bir grid üzerinde konumlandırdığımız relic’ler, bulundukları şekil ve boyuta göre yerleştirilmek zorunda. Dikey dört kutu kaplayanlardan, yalnızca bir kutucukluk minik parçalara kadar farklı biçimlerde karşımıza çıkan bu relic’ler, belirli skill’lere özel güçlendirmeler sağlıyor. Sınırlı alan nedeniyle seçimler stratejik bir hâl alabiliyor. Hangi relic’in kalacağına, hangisinin dışarıda kalacağına karar vermek adeta bir yapbozu çözmek gibi. Alan yetersiz kaldığında ise skill ağacından envanterimizi genişletmek mümkün. Her relic aynı zamanda beş aşamalı bir yükseltme sürecinden geçirilebiliyor. Bu yükseltmeler, ruh taşlarıyla besleniyor ve aktif buff’ları daha da güçlü hâle getiriyor. Bu sistem, karakter özelleştirmesinde ciddi bir çeşitlilik sağlıyor; yapımcı ekip bu konuda ince işçilik göstermiş.

    Oyunun temel gelişim mekaniklerinden biri de farklı amaçlara hizmet eden skill ağaçları. İlk act’te açılan pasif yetenek ağacı, fazladan altın kazanımı, dayanıklılık artışı ve ruh taşı elde etme gibi temel avantajlar sunuyor. Ancak gerçek grind, ikinci act’in ortasında açılan Constellation Tree ile başlıyor. Burada fiziksel, yıldırım, ateş veya zehir gibi elementlere özel hasar artışlarını açmak mümkün. Bu ikinci ağaç, karakterin oynanış stiline göre şekillenmesine izin veriyor. Uzun vadeli gelişim için esas yükü sırtlıyor.

    Zamanın Akışında Kaybolmak: Hell Clock Mekaniği

    Güzel bir örnek vermek gerekirse, Dead Cells örneğini hatırlayalım. Her bölüm sonunda zaman kilidiyle mühürlenmiş kapılar karşılar bizi. Hızlıysan ödül alırsın, ama eğer keşfi tercih edersen ve yeterince düşman temizlersen, o da ödülsüz kalmaz. Yani risk-al ve ödüllendir yapısı nefes alır, akar, anlamlıdır. Hell Clock ise bu dengeyi yalnızca yüzeyde taşıyor. Temel mekaniğini zaman üzerine inşa etmiş olmasına rağmen, “zamanın değeri” hissedilmiyor.

    Skill ağacında katları portallar aracılığıyla geçebildiğimiz bir yetenek var. Üç, bazen dört kat atlıyoruz bir anda. Ama bu atlama ne bir kayıp getiriyor, ne de gerçek bir kazanım. Oysa risk almak, bir şeyleri kaçırma korkusunu tetiklemeli. Burada ise sadece süre kazanıyorsunuz içi boş bir zafer gibi.

    Dungeon’larda haritanın her köşesini taramak, içgüdüsel bir keşif hissi vermiyor. 7 dakikalık koşularınız, bir metronom gibi tıkır tıkır ilerliyor ama sizi yeni bir şeye götürmüyor. Katlar rastgeleymiş gibi görünse de, hepsi birbirinin yankısı. Sub-boss’lar ve boss’lar; canı şişirilmiş, biraz daha sinirli ama tanıdık düşmanlar. Bir noktadan sonra, her Act’te aynı döngünün tekrar ettiğini hissediyorsunuz. Farklılık değil, varyasyon; yenilik değil, türev.

    Bu noktada sormak gerek: Oyuncuya “keşfet” ya da “risk al” demeyen bir roguelike, ne kadar gerçekten rogue olabilir?

    Sanat Tasarımı ve Sesin Ruhu

    Hell Clock’un en kuvvetli yanı; gözle görülenden çok, sezgiyle hissedilende saklı. Oyunun çizgi roman estetiği, her kareyi bir tablo gibi renklendiriyor; izometrik açı sayesinde ekrandaki kaos asla yorucu değil, bilakis koreografik bir düzene sahip. Büyüler, mermiler, bombalar havada uçuşurken bile her şey yerli yerinde; ne göz yorar ne de odak dağıtır.

    İki dilde de etkileyici biçimde icra edilen seslendirmeler, karakterleri yalnızca konuşan varlıklar olmaktan çıkarıyor, onlara birer ruh ve ağırlık katıyor. Brezilya Portekizcesi ile İngilizce dublaj arasında tercih yapmak neredeyse imkânsız: Birini seçtiğimde, diğeri acaba daha mı iyiydi diye sormadan edemedim. Diyaloglar, kesinlikle ortamın ağırlığını taşıyor. Karakterlerin yansıtmak istediği duygu oyuncuya tam anlamı ile geçiyor.

    Ses tasarımı yalnızca atmosferi değil, hissiyatı da şekillendiriyor. Vuruş anlarında gelen yankı, patlamaların yankısı, büyülerin uğultusu… Tüm bu sesler savaşın ağırlığını çok iyi hissettiriyor. Her çatışma yalnızca bir mücadele değil, aynı zamanda ritmik bir dans.

    Hikayede önemli karakterlerle girdiğimiz diyaloglar, Canudos Savaşı’nın kanlı gölgesini bugüne taşıyor. Bu sekanslarda anlatım neredeyse sinematik bir yoğunluğa ulaşıyor; hem görsel hem işitsel olarak oyunun en güçlü anlarını yaşıyoruz.

    Sonuç: Güçlü Bir İki Saat, Yorgun Bir Geri Sayım

    Hell Clock, eksiklerine rağmen keyifli bir deneyim sunmayı başaran bir ARPG. Özellikle sanat tasarımı, seslendirme ve atmosfer tarafında güçlü bir kimliğe sahip. Oynanışta tekrar hissi ve sınırlı çeşitlilik bazı anlarda tempoyu düşürse de, karakter gelişimi ve yapılandırma seçenekleri sayesinde ilgi çekici kalmayı başarıyor. Yapımcı ekibin neredeyse ilk büyük işi olması da göz önüne alındığında, Hell Clock umut vaat eden bir çıkış oyunu. Çıkışı sonrası gelecek içerik güncellemeleriyle daha da parlayabilecek bir potansiyele sahip.

    Roguelike türünü seven ve stil sahibi oyunlara ilgi duyan oyuncular için kesinlikle göz atmaya değer. Özellikle atmosferik anlatımı ve alternatif tarih temasıyla farklı bir tat arayanlara önerilir.

    Daha fazla haber ve incelemelerimiz için sitemize ve sosyal medya hesaplarımıza göz atmayı unutmayın!

    Hell Clock - İnceleme

    8 Hell Clock

    Hell Clock, etkileyici bir ilk izlenim, güçlü bir sanat yönetimi ve yaratıcı bir zaman mekaniği sunuyor. Ama her ölüp yeniden doğduğunuzda aynı kalıba geri dönüyorsunuz. Yaratıcılığın sınırlarında gezinen ama adım atmayan bir oyun. Saat her döndüğünde sizi hayatta tutuyor, ama heyecanı değil. Eksiklerine rağmen eğlenceli ve şans vermeye değer bir oyun.

    Artıları
    1. Hell Clock Mekaniği
    2. Zevkli Savaş Dinamikleri
    3. Etkileyici Sanat Tasarımı
    4. Üst düzey Seslendirme
    5. Müzikler
    Eksileri
    1. Dungeon'lar tek düze ve ezberlenebilir, keşif yapmaya itmiyor ve ödüllendirici değil.
    2. Sahip olduğumuz beceriler her oynayışı farklı kılmaya yetecek kadar çeşitli değil.
    3. Boss savaşları, dungeon içinde karşımıza çıkan normal düşmanlar ile aynı saldırı düzenine sahip. Sadece can barları daha fazla.
    Yorum bırakın
    Bir Yanıt Bırakın Iptal

    Editörün Seçtikleri

    Xbox Showcase 2025 Tüm Duyurular!

    8.5

    RoadCraft İnceleme

    04/06/2025

    Eriksholm: The Stolen Dream Önizleme

    20/05/2025

    Conquest Dark Erken Erişim İncelemesi

    14/05/2025

    Grand Theft Auto VI – Trailer 2

    06/05/2025
    Sosyal Medya
    • Twitter
    • YouTube
    • Twitch
    • Instagram
    Tourens
    • İletişim
    • Ekibimiz
    • Hakkımızda
    © 2025 Tourens. Tüm Hakları Saklıdır.

    Arama kutusunun üzerine ne aramak istediğinizi yazın...