Todd Phillips’in “Joker: Folie à Deux” hakkında yaptığı açıklamalar, filmin ilkinden çok farklı olacağı ve riskler barındırdığı yönündeydi. Phillips, müziğin her zaman Arthur Fleck’in iç dünyasının bir parçası olduğunu ifade etmişti. Bu film müzikal olarak duyurulduğunda haberi oldukça olumlu karşılamıştım. İlk filmin hayranı değildim ve ikinci filmin çekilmesine ciddi anlamda karşıydım, fakat deneysel bir işe asla hayır diyemezdim. Joker ve Harley Quinn gibi karakterler de, müzikal temasına mükemmel bir şekilde oturuyorlardı. İkilinin paylaştığı kaotik, bozuk zihinsel durumu yansıtmak için müzikalden daha iyi bir seçenek düşünülemezdi.
Bu tür bozuk ve dengesiz karakterlerin içsel dünyalarını dışa vurmak, müzik ve dans aracılığıyla kaosu yansıtmak için son derece güçlü bir anlatım yöntemi. Joker’in zihinsel çalkantıları ve Harley Quinn’in patlayıcı, dengesiz yapısı göz önüne alındığında, müzikal teması bu ilişkideki duygusal dalgalanmaları ve karmaşayı benzersiz bir şekilde aktarabilirdi. Kağıt üstünde, filmin yaratıcılık potansiyeli sınırsızdı.

Müzikal Bir Filmden Beklentiler
“Joker: Folie à Deux“‘ün müzikal olacağı duyurulduğunda insanların tepkilerini az çok hatırlıyorum. Sinema dünyasında müzikaller neredeyse ölmüş bir tür olarak görülüyor; bir tabu haline gelmiş durumda. Neredeyse yalnızca belirli başlı örnekler dışında ciddiye alınmayan bir tür. Bu yüzden olsa gerek, filmin çıkışına kısa bir süre kala bir kafa karışıklığı oluştu. Lady Gaga’nın Venedik Film Festivali’nde “Bu filmi bir müzikal olarak nitelendirmem.” demesi, pazarlama noktasında da filmin bildiğimiz anlamda bir müzikal olmadığına işaret ediyordu.
Müzikallerin izleyiciye ne vaat ettiği aslında çok bellidir: Hikayeyi ilerletmek ve karakterlerin içsel dünyasını ifade etmek için şarkılar ve danslar kullanılır. Müzik, bir arka plan ögesi olmaktan çıkarak hikayenin temel yapı taşı haline gelir. Duygu durumları, karakterlerin içsel çelişkileri ve ilişkilerinin gelişimi diyaloglarla değil, şarkılarla anlatılır. Ayrıca, müzikal filmler, şarkı ve dansları öne çıkarmak için stilize edilmiş bir gerçeklik yaratırlar. Karakterlerin aniden şarkıya başlaması, bu gerçeklikte olağan karşılanır ve izleyici de bu kabule dâhil olur.
Bu noktada Joker: Folie à Deux, kafası çok karışık bir film olarak karşımıza çıkıyor. Film bir müzikal olarak tasarlanmış olsa da, türün gerekliliklerini yerine getirmiyor.. Müzikal yapı, Joker’in toplum tarafından kabul edilme ihtiyacı nedeniyle Harley Quinn ile kurduğu ilişkiye hapsedilmiş. İlk filmde Zazie Beetz’in canlandırdığı Sophie Dumond ile yaşadığı hayali ilişkinin müzikal bir tekrarı oluyor. Bununla birlikte sahnelerin kendisi de tatmin edici değiller. Kendi türü içinde Joker: Folie à Deux, kullanabileceği en basit koreografiler ve şarkıları tercih ediyor. Yukarıda bahsettiğime benzer bir gerçeklik söz konusu değil. Müzikal sahneler, sözümona Joker’in zihninde geçiyor olmasına rağmen, gerçeküstü bir yapıya sahip değil.
Çok Kişisel Bir Film
2019’da çıkan Joker, fazlasıyla tartışmalı bir filmdi. Yönetmen Martin Scorsese’nin The King of Comedy ve Taxi Driver filmlerinin çizgi romanlardan bağımsız, üzgün bir palyaço ile buluşmasıydı. Philips’in vizyonu, Joker’i çizgi romanlardaki panellerden çekip çıkararak empatiden yoksun dünyamıza getirmesiydi zaten. Müşküllüğün bir kimlik haline geldiği sosyal medya çağında bu filmin, problematik bir hayran kitlesi oluştu.

Joker: Folie à Deux, ilk filmin fanatiklerine yönetmenin kendisinden hakaret niteliğinde bir cevap olmuş. Bu karakterin, özellikle belirli siyasi görüşleri olan kişiler tarafından benimsenmesinden çok rahatsız olmuş. Bununla ilgili hiçbir sorumluluk hissetmediğini söylemesine rağmen -ki hissetmesine gerek yok- bir sorumluluk duygusuyla bu filmi yaptığı çok açık. Bunu da hiç saklamıyor. Gotham’ın her tarafında Joker’in fanatikleri kol geziyor, şehir bir kez daha anarşinin kıyısında. İlk filmde çözülmüş olması gereken hikaye katmanları, Arthur’un zihinsel problemlerine bağlanıyor ve asla çözülmemiş gibi davranıyor. Toplumun ve yozlaşmış adalet sisteminin ötekileştirdiği karakterin tüm günahlarını, bu film için uydurduğu Joker personasına yüklüyor.
İlk filmin sınıfsal diyebileceğimiz, fakat Todd Phillips’in anlatmaya cürmünün yetmediği bir katmanı daha vardı. Şehrin aristokrat zenginlerini simgeleyen Thomas Wayne, ilk filmin büyük bir parçasıydı. Eğer bir ikilikten bahsedeceksek, ilk filmdeki Arthur Fleck; müşküllüğü, fukaralığı ve ezilmişliğiyle bu karakterin tam tezatıydı. Bu nedenle, sadece iyi giyinen üç brokeri öldürdüğünde kahraman olmuştu. Bu ucuz ve açıkçası suistimal olduğuna inandığım sınıfsal anlatı, filmin sonundaki karmaşaya neden oluyordu. Joker: Folie à Deux, ilk filmdeki bu anlatıya inanmış olduğunuz ön koşulunu taşıdığı için de, bana kalırsa, başarısız bir film.
Harcanmış Bir Potansiyel: Lady Gaga
Yukarda bahsettiğim üzere bu filmde Harley Quinn, önceki filmin fanatiklerinin bir sembolü olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada yönetmen Harley Quinn’in hayranlılığını vurgulamak çok için çok zaman harcıyor. Bu hayranlık seviyesi öyle bir noktaya varıyor ki, Joker sembolünün yansıması olan Arthur’u bile aşıyor. Bu aslında ilk filmin finalinin temalarından biriydi, bu açıdan devam filmi aynı şeyi tekrar tekrar söylüyor sadece.
Joker: Folie à Deux, Looney Tunes benzeri bir çizgi film sekansıyla başlıyor. İlk filmin özeti niteliğindeki bu sekans, Arthur Fleck ile Joker diyebileceğimiz “gölgenin” çatışmasını konu alıyor. Film boyunca bu gölgenin gerçek dünyadaki tezahürü ise hiç kuşkusuz Harley Quinn. İkili arasındaki ilişki de, Philips’in kasten aldığı kararlardan biri olarak gözüme çarptı. Çoğu açıdan bir “manbaby” olan Arthur, Harley Quinn karşısında zaman zaman bakıma ve ilgiye muhtaç bir çocuğa dönüşüyor. İlk filmin fanatiklerine adeta “işte sizin kahramanınız” diyerek parmak sallıyor.

Lady Gaga’nın performansı, filmdeki sayılı iyi şeylerden biri diyebilirim. 2018 yapımı A Star Is Born filmiyle bambaşka bir kulvarda da yeteneğini gösteren Gaga, filmin itici gücü oluyor. Edilgen bir karakter olan Arthur, Harley Quinn tarafından, yönetilen bir kukla gibi adeta. Buna Lady Gaga’nın potansiyeline filmde yer açılmamış gibi hissediyorum. Müzikal açıdan yapım sürecine dahil olduğu kısımlarda dikkate değer pek bir şey hissedilmiyor. Bu nedenle çok önemli bir karakter ve şarkıcıya yazık oldu.
İkili Delilik
Bazı açılardan Todd Phillips’in bu filmi çekmeye hakkı vardı. Kendi kafasında, yarattığı canavarı kendisinin yok etmesi gerekiyordu belki de. İlk film, bana kalırsa, Joker’i sorumsuzca kahramanlaştıran bir filmdi. Bu anlatıdaki en büyük sorun, karakterin yapısının değiştirilmesi değil. Joker, mutlak kötü bir karakter olarak, Batman olmadan eksik bir karakterdir. Onu, tam olarak Todd Phillips’in de anlayamadığı bir sistemin kurbanı olarak göstermek yanlış bir karardı. Bu nedenle Phillips, filmin sonunda Joker’i öldürme kararı aldı. Joaquin Phoenix’in kaliteli performansı, nice Batman filminde devam edebilirdi, suçun palyaço prensine dönüşebilirdi. Bunun yerine, kendisini kurduğu dünyada yanlış konumlandıran bir yönetmenin kurbanı oldu. Karakterin böyle konumlandığı bir dünyada Batman ancak Joker’in karşısındaki kötü adam olur.
Buna çok uzak olmayan bir örnek vermek istiyorum. 2013 yılında piyasaya sürülen Batman: Arkham Origins, Joker ile Batman’in amansız mücadelesinin nasıl başladığını anlatıyordu. Oyuncu, oyunun ilk yarısı sona ererken Batman tarafından yakalanan Joker’in hastalıklı zihninde bir yolculuğa çıkıyordu. Bir müzikal sahnesi andıran bu sekans, Batman ile Joker ilişkisine yeni bir perspektif daha katmıştı. Sahnedeki monolog, adeta Joker’in Batman’e bir aşk mektubunu andırıyordu. Yakalandığı gece “özel biri” ile tanıştığını, dünyada ilk kez onu anlayan biri olduğunu söylüyordu. Harleen Quinzel ise Joker’in manipülasyonuna kapılarak bu sözleri kendisine yoruyordu.
Folie à Deux, bu kahramanlaştırmayı tamamen bitiriyor. İlk filmin fanatikleri nedeniyle oluşan algıyı tamamen kırıyor ve Matrix Resurrections kıvamında bir kapanış yapıyor. Kitlesine istediğini vermiyor, işin kötü yanı, herhangi bir kitleye istediğini vermiyor. Eğer edebinizle ilk filmi izleyip beğendiyseniz de Todd Philips bu filmle birlikte sizin yüzünüze tükürüyor. Bütün bunlara rağmen, film teknik bağlamda göz alıcı bir görselliğe sahip açıkçası. Atmosfer kurgusu, ilk filmin gerisinde kalsa da, çıktığı noktalar üst filmin çok ötesinde. Bu da sinemada deneyimlenmesi için yeterli bir sebep.
Okuduğunuz için teşekkür ederiz. Diğer incelemelerimize buradan ulaşabilirsiniz.
Joker: Folie à Deux
Joker: Folie à Deux, yapılmış en kişisel filmlerden biri denebilir. Çok daha başka şartlar altında müthiş potansiyeli olan bir yapım, Todd Philips tarafından ilk filmin fanatiklerine bir intikam mektubuna dönüşmüş.
Artıları
- Oyunculuklar kalitesini koruyor
- Sinematografi başarılı
Eksileri
- Berbat bir senaryo
- Türünün kötü örneği olan bir müzikal
- Karakterler başarısız
- Yönetmenlik kararları