Bong Joon-ho‘nun Parasite sonrası ilk filmi olan Mickey 17 bu hafta vizyona giriyor. Edward Ashton‘un Mickey 7 isimli kitabından uyarlanan yapım, Oscar ödüllü yönetmen tarafından beyaz perdeye aktarılıyor. Başrollerde Robert Pattinson, Naomi Ackie ve Mark Ruffalo gibi isimlerin bulunduğu filmi spoilerlı bir biçimde ele alıyoruz.
Hikaye ve Tema
Mickey 17, insanlığın gelecekte yeni koloniler kurmak için gittiği Niflheim isimli bir gezegende geçiyor. Film, Robert Pattinson‘un canlandırdığı, “harcanabilir” olarak nitelendirilen Mickey Barnes karakterinin başından geçenlere odaklanıyor. “Harcanabilir” kavramını açıklamak gerekirse, bu terim tehlikeli ve ölümcül görevlerde, normal insanların yapamayacağı işleri üstlenen, bir bakıma hayatının hiçbir değeri olmayan işçiler için kullanılıyor. Elbette onları özel kılan nokta da bu aslında. Görevler sırasında ölmelerinin ardından, anılarının önceden depolanmasıyla birlikte klonlanarak eski versiyonlarının bilinci yeni versiyonlarına aktarılıyor.
Hikayemiz, isminden de anlayacağımız üzere 17. yaşamına başlayan Mickey Barnes’ın etrafında şekillenmeye başlıyor. Geçmişini, başından geçenleri, görev aldığı projeleri ve sosyal ilişkilerini derken karakter, izleyiciye dolu bir şekilde tanıtılmaya başlanıyor. Şundan söz etmem gerek: Filmi izlerken bir Bong Joon-ho filmi izliyormuşsunuz gibi hissettirmiyor. Bunu negatif anlamda söylemiyorum, bu da önemli bir şey. Kendi tarzının dışına çıkmayı bu film ile birlikte başarıyor.
Filme gitmeden önce, uyarlandığı kitaba da hakim olmadığım için ağır bir bilim kurgu olacağı yönünde bir beklentim vardı. Bu noktada oldukça yanıldığımı söylemeliyim. Film, bilim kurgu ögeleri içerse de çoğu zaman kara komedi unsurları çok daha baskındı. Uyarlandığı kitaba hakim değilim, fakat gördüğüm yorumlara ve aldığım bilgilere göre kitabın genel teması da bu yöndeymiş. Bu, bilim kurgu ögelerinin yetersiz olduğu anlamına gelmiyor. Belli noktalarda film oldukça ciddileşip felsefi sorgulamalara kafa yormanızı sağlıyor.

Başka Bir Mickey?
Hani demiştim ya, Mickey 17 bazı felsefi sorgulamalara neden oluyor diye? İşte onlardan biri tam olarak filmin kırılma noktasını oluşturuyor. 17. Mickey’imizin öldüğü sanılarak yaratılan 18. Mickey, filmin gidişatını değiştiriyor. Hafif çekingen ve sakin diyebileceğimiz Mickey’imizin aksine, yeni yaratılan Mickey onun tam tersi. Daha agresif, isyankar, hırçın ve dediğim gibi, diğerinin aksine söylenenleri yapmaktan bıkmış bir durumda. Bu farklılıkların bulunmasıyla birlikte, iki karakter arasındaki çatışmaları izlemek oldukça keyifli bir hal alıyor.
Günümüz politik durumlarını düşünürsek, Mickey 17 biraz ironik. Mark Ruffalo’nun canlandırdığı Kenneth Marshall karakteri, sıkça karşımıza çıkan karikatürize edilmiş çılgın başkan kalıplarının ta kendisi. Saçmaladıkça saçmalıyor, her saçmalayışında çevresindekilerin desteğini alıyor ve bu süreci uzatmaya devam ediyor. Bir bakıma, karaktere filmin kötüsü demek de yanlış olmaz. Bahsettiğim kara komik kısımların çoğu da Kenneth Marshall karakterinin etrafında ve kişiliğinde dönüyor. Karakterin absürtlüğü ve iki farklı Mickey karakteri, filmin çıkmazını oluşturuyor.
Film, bu absürtlük kısımlarında bana biraz Don’t Look Up filmini hatırlattı. Korkmayın, hiç bir noktada o kadar saçmalamıyor ve anlattığı örgüden kopup gitmiyor. Sadece hava ve bu “Çılgın Başkan” ironikliği açısından benzerlikler taşıyor. Ve elbette, o kadar parodi bir film havasında değil. Tonu ve ağırlığı belli, hikayesinin gideceği nokta belli. Çoğu noktada sizi düşündürürken eğlendirmeyi başarıyor. Bazı sahneleri biraz aşırı cıvık olsa da, filmden çıktığınızda sizi pişman etmeyeceğini söyleyebilirim.

Detaylar
Elbette filmin yıldızı Robert Pattinson. Bir değil, tam iki karakteri birbirinden tamamen farklı şekilde canlandırmasıyla yıllar geçtikçe parıldamaya devam ediyor. İki karakter arasındaki farklılıkları, duygu geçişlerini izleyiciye kusursuz bir biçimde aktarmayı başarıyor. Filme dair gelen yorumlarda, en iyi Robert Pattinson performansını göreceğimizi söyleyenler vardı. En iyisi olmasa bile, kesinlikle en iyilerden bir tanesi olduğunu söyleyebilirim. Benim için hala en iyi performansı Good Time’daki performansı. Robert Pattinson’un dışında, Mickey 17‘deki diğer performansları değerlendirmek gerekirse, bir diğer parıldayan isim de elbette Mark Ruffalo. Tecrübeli oyuncu, yıllar geçtikçe hala performansıyla zirvede kalmayı başarıyor.
Nasha karakterini canlandıran Naomi Ackie, Berto karakterini canlandıran Steve Yeun ve Kai karakterini canlandıran Anamaria Vartolomei yine filmin öne çıkan bir diğer parçaları. Verilen ekran süreleriyle oyuncular oldukça iyi bir iş çıkarmış. Film genel olarak oyunculuk açısından oldukça başarılı, izlediğiniz zaman gözünüze kimsenin takılmayacağını söyleyebilirim. Mickey 17 görsel efektler ve mekan tasarımları konusunda da oldukça iyi bir seviyede. Filmin dinamik bir renk paleti kullandığını söylemek mümkün, bu da görsel açıdan sizi oldukça tatmin ediyor.
Toparlamak gerekirse, film oldukça keyifli ve ekran süresinin hakkını veriyor. Çoğu zaman eğlenmenize, yer yer düşünmenize, bazı zamanlarda da sorgulamalar yapmanıza neden oluyor. Filme gitmeden önce beklentinizi ağır bir bilim kurgu izlemek yerine eğlenmeye odaklarsanız, filmden alacağınız keyif daha da artabilir. Mickey 17 yaklaşık iki saat 15 dakika civarında. Eğer imkanınız varsa, IMAX bir perdede izlemenizi tavsiye ederim; en azından ışıkların kısılmadığı bir perde olmasına dikkat edin.
Daha fazla incelemeler veya gündemden haberdar olmak için bizi takip etmeyi unutmayın!

Mickey 17
Mickey 17, bütün hatlarıyla oldukça keyifli; eğlendirmesinin yanı sıra belli sorgulamalar yaptırması ve bu sayede izleyenlerini düşündürmeye teşvik etmesiyle sinemada izlenmeyi hak eden bir film.
Artılar
- Oyunculuklar
- Hikaye
- Tempo
- Teknik açıdan oldukça iyi.
Eksiler
- Yer yer tekrara düşen mizah.
- Tahmin Edilebilirlik