22 Kasım’da vizyona giren Wicked, ben dahil çoğu kişinin rezalet çıkmasını beklediği bir filmdi. Gregory Maguire‘in romanından uyarlanan müzikale dair bu beklentinin oluşmasının en büyük nedeni, hiç kuşkusuz Ariana Grande‘ydi. Sonuçta, Broadway’in kültleşmiş müzikalinde bir popçunun oynaması bize absürt gelmişti sanırım. Ariana Grande‘nin medya önündeki kişiliği ve prodüksiyon sırasında çıkan söylentiler, bu önyargıyı iyice körükledi. Bu nedenle, Oz Diyarı’na farklı bir bakış açısı sunan bu film, aklımızda bir reklam ürününden fazlası olamadı. En azından, filmi izleyene kadar böyle oldu diyebilirim. Ariana Grande de dahil olmak üzere, bu filmin parçaları neredeyse kusursuz şekilde çalışıyor.

Büyüleyici Bir Müzikal
Wicked esasen, Stephen Schwartz ile Winnie Holzman’ın Broadway müzikaline dayanan bir uyarlamadır. Film, Batı’nın Kötü Cadısı Elphaba’nın ve İyi Cadı Glinda’nın geçmişini, Shiz Üniversitesi’ndeki deneyimlerini ele alıyor. Müzikalde zaten işlenen dostluk, kimlik ve politik yozlaşma temalarına odaklanan film, karakterlerin ilişkilerini daha derinleştiriyor. Filmin senaryosu, tiyatro versiyonunda yer almayan yeni sahneler ekleyerek, şans bulamayan karakterleri de ön plana çıkartıyor.
Bu noktada eklenen sahneler, filmin süresini de arttırmış. 160 dakikalık uzunluk, filmin yalnızca ilk kısmı olması nedeniyle biraz fazla olmuş. 2025 yılında hikayenin devamı niteliğinde vizyona girecek olan ikinci film nedeniyle, bir bölünme hissiyatı oluşuyor. Süresine rağmen tamamlamadığı bir hikayesi olduğundan da, ağızda biraz kekremsi bir tat bırakabiliyor. Bazı tempo problemleri olmakla beraber Wicked, cazibesi ve görsel büyüsüyle izleyiciyi cezbetmeyi başarıyor. Filmin hiçbir noktasında kendinizi sıkılmış ya da baymış hissetmiyorsunuz doğrusu. Bu anlamda tam bir sinema filmi diyebilirim.
Wicked, sahne uyarlamasının ötesine geçerek, geniş bir izleyici kitlesine hitap etmeyi amaçlayan bir yapım olarak dikkat çekiyor. In the Heights gibi başarılı bir müzikali sinemaya uyarlamasıyla tanınan Jon M. Chu, hiç kuşkusuz bu film için biçilmiş kaftanmış. Bir yönetmek olarak, ana eserek sadık kalırken sinematik dilde esere yeni bir boyut kazandırmış olması takdire şayan bir iş. Film, özellikle büyük sahne prodüksiyonları, görsel efektler ve estetik açıdan oldukça iddialı; bu da izleyicilerin sahneye paralel bir görsel şölen deneyimlemelerini mümkün kılıyor.
Müzikler Akılda Kalıcı ve Tekrar Dinlenilesi
Filmin büyüleyici müzikleri, izleyicilerin duygusal bağlarını derinleştiren bir diğer önemli unsur. “Defying Gravity” ve “Popular” gibi şarkılar, bir müzikalde olması gerektiği gibi çalışıyor. Joker: Folie à Deux incelememde, müzikallerde şarkının ve müziğin öneminden bahsetmiştim. Bunun detaylarını bu yazıda tekrarlamayacağım, fakat bir saat misali tıkır tıkır çalıştığını rahatlıkla söyleyebilirim. Şarkılar, hikayeye entegre şekilde çalışıyor; alçalıyor, yükseliyor, batıyor, çıkıyor ve en son patlama noktasına ulaşıyor.
Cynthia Erivo’nun vokalleri, Elphaba’nın zorluklar karşısındaki direncini ve içsel mücadelelerini çok güçlü bir şekilde yansıtıyor. Vokal noktasında, Ariana Grande‘nin hiç de altında kalmıyor, hatta bazı yerlerde onu bile gölgede bırakıyor. Ariana Grande‘nin canlandırdığı Glinda ise, sahnede olduğu her an seyirciyi eğlendiriyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, filmin en fazla eleştirilen unsurunun en eğlenceli unsurlarından biri çıkmasını hiç beklemiyordum. Yakın zamanda buna benzer bir şey de görmedim. İki karakter ve oyuncu arasındaki dinamik, oldukça güçlü ve hikayeye ikna edici bir ortaklık sunmuş.

Görsel Açıdan Övgüye Değer
Görsel açıdan Wicked, sinema dünyasına muazzam bir görsel şölen sunuyor. Çok büyük oranda prodüksiyonun başarısı olan bu unsur, kostümler ve mekanlarla taçlanıyor. Oz’un gökyüzü, ormanları ve kaleleri, büyük ve dikkat çekici yapılarla tasvir ediliyor. Bunlar filme epik bir hava katıyor. Bu büyülü atmosferin sinematik yansıması, oyuncuların ve kostümlerin üzerinde de var. Jonathan Bailey‘in canlandırdığı Fiyero Tigelaar, başlarda haşarı bir karakter portresi çiziyor. Bununla birlikte film ilerledikçe, filmin politik altyapısı gün yüzüne çıkıyor ve karakter de daha gerçekçi bir noktaya oturuyor. Bu değişim hali, filmdeki neredeyse tüm karakterlerlede gözlemleyebildiğimiz bir şey.
Kostümler, Wicked’in görsel etkisini güçlendiren unsurlar arasında yer alıyor. Paul Tazewell’in tasarımları, karakterlerin içsel dünyalarını ve toplumsal statülerini vurgulayan bir özelliğe sahip. Bu unsur da, film ilerledikçe değişime uğruyor diyebilirim. Şu şapka meselesi, burada hatırlatılması gereken bir anlatı bana kalırsa.
Görsel prodüksiyon, kostümler ve mekanlar, filmi hem estetik hem de hikaye anlatımı açısından başarıyla zenginleştiriyor. Bu sene çıkan ve hikayenin ilk yarısını konu alan Wicked, ben de dahil olmak üzere kendisinden şüphe edenleri haksız çıkardı. Çok eğlenceli, çok dinamik, müzikal isminin hakkını doya doya veren bir eserdi. Filmin gişe başarısı, ilerleyen süreçte takip edeceğimiz bir fenomen haline gelecek gibi düşünüyorum. Filmin bütçesinin, oyuncular ve reklam ücretleri de dahil olmak üzere 145M$ olduğunu okudum. Eğer bu doğruysa, filmin hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap eden yapısı itibariyle, iyi bir kazanç sağlayacağını tahmin ediyorum. Bu, hiç kuşkusuz, müzikal seven insanlar için sevindirici bir haber olacak.
Wicked
Wicked, sadece müzikal türünde değil, bu sene çıkan en iyi filmlerinden birisi. Filmin her unsuru birbiriyle çok başarılı şekilde çalışıyor, ortaya izlemesi çok keyifli bir bütün çıkıyor.
Artıları
- Ödüle layık performanslar
- Prodüksiyon tarafı çok başarılı
- Sadık bir uyarlama
- Şarkılar, hikayeyi güçlendiriyor
- Görüntü yönetmenliğinde Alice Brooks, epik bir görsellik yaratmış
Eksileri
- Filmin süresi biraz uzun
- Yarım kalan hikaye