The Penguin dizisi her seferinde çıtayı yükseltmeye devam ediyor. İlk iki bölümde oluşturulan sağlam zemin, üçüncü ve dördüncü bölümlerle zirveye ulaşıyor. Bu iki bölüm, her ne kadar belirli bir karaktere odaklansa da hikâyenin gidişatında önemli bir rol oynuyor. Sözü fazla uzatmadan, gelin bu iki bölümde The Penguin‘de olanları konuşalım!
Geçmişin İzleri
The Penguin, ilk iki bölümde Viktor karakterinin geçmişine dair pek fazla bilgi vermemişti. Ancak üçüncü bölüm, Viktor’un geçmişini anlatmanın yanı sıra geçmiş travmalarının gün yüzüne çıkışını da gözler önüne seriyor. Yine önceki bölümlerde olduğu gibi, The Batman filminin diziyle doğrudan bağlantılı sonuçlarını görüyoruz. Riddler‘ın şehri sel altında bırakmasının Viktor üzerindeki kalıcı etkilerinden, şehrin korku dolu anlarına tanıklık ediyoruz. Elbette bölüm boyunca geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalan tek kişi Viktor değil. Penguin’in de Sofia ile çalkantılı bir geçmişi olduğu, bölüm boyunca açık bir şekilde anlatılıyor.
Bölümün göze çarpan temalarından biri, karakterler arasındaki paralellikler. Sofia–Penguin dinamiğinin geçmişte Viktor–Penguin ilişkisine benzer olması, hikâyeye derinlik katıyor. Üç karakterin farklı ama ortak noktada buluşuyor olmaları ise bu derinliği daha da zenginleştiriyor. Falcone ailesinin başına Luca’nın geçmesinin ardından, aile içerisinde Sofia’ya yol verilmişti. Sofia da bunun farkında olarak kendine yeni bir oyun alanı açmak istiyor. Peki bunun için kimin desteğini alıyor dersiniz? Tabii ki sevgili Penguin’imizin. Şehirdeki bağlantılarının Sofia’dan daha geniş olduğu açık olan Penguin, bu hamleleri yaparken pek de rahat görünmüyor. Yaptığı her seçimde ve çaldığı her kapıda, hem kendinden emin hem de bir o kadar tereddütlü duruşu, izleyiciyi hikâyenin içinde tutmayı başarıyor. Aslında pek de haksız sayılmaz; sonuçta Sofia da ruh hali pek güvenilir bir karakter değil. Geçmişlerinde yaşanan ihanetleri de işin içine katarsak, Penguin’in her an tehlikede olduğunu kendisi de biliyor.
Üçüncü bölüm, karakterlerin birbirlerine olan sadakatlerinin seviyesini gösteren bir bölümdü. Ana karakterlerimizin dışında, Falcone ailesinin içindeki çatlaklardan da yararlanılıyor. Johnny Viti karakterinin yasak ilişkisini kullanarak, Luca’ya olan bağlılığının yapmacıklığını sarsmaları, bölümün tonuna uyan kararlardandı. Elbette en kritik nokta yine bölüm sonunda ortaya çıkıyor. Maroniler’in, Penguen’in fişini çekme kararıyla birlikte Sofia’ya, Alberto’nun gerçek katilini söylemesi dizinin gidişatını tamamen değiştiriyor.

Gerçeklerle Yüzleşme
Dördüncü bölüm, üçüncü bölümün izlerini takip etse de tepe noktası çok daha yüksek. Her şeyden önce, bölümün başından sonuna kadar kusursuz bir Cristin Milioti performansı izliyoruz. Bölümün neredeyse tamamında karakterin “The Hangman” ismini alma sürecini görüyoruz. Bölümün kendi içinde birkaç sürprizi bulunuyor. Bunların en başında da Mark Strong‘un canlandırdığı Carmine Falcone karakteri geliyor. The Batman filminde John Turturro‘nun performansına bayılmıştım. Mark Strong da kesinlikle ondan aşağı kalmıyor.
Bölüm, Sofia’nın Arkham‘a kapatılmadan önceki süreciyle başlıyor. Tahmin edilebileceği üzere, son derece aklı başında ve başarılı bir kadın karakter. Hatta o kadar güven veriyor ki babası, Falcone ailesinin veliahtı olarak onu seçiyor. İşler elbette bu kadar toz pembe devam etmiyor. Bir muhabirle yaptığı konuşmanın Penguen tarafından Carmine’a iletilmesi, Sofia’nın hayatında bir kırılma noktası oluyor. Tıpkı The Batman filminde Selina Kyle‘ın annesinin Carmine tarafından öldürülmesi gibi, Sofia’nın da kendi annesini öldürenin Carmine olduğunu anlaması, onun için bazı şeylerin başlangıcı oluyor.
İzlediğimiz Arkham sahnelerinden çok keyif aldım. Özellikle yakın zamanda izlediğimiz Joker 2 filmi ve The Penguin dizisinde tasvir edilen Arkham, izleyici için oldukça keyifliydi. Bölümün IMDb puanı en son 9.5 civarındaydı; bu da sezonun en yüksek puanıydı. Aslında genel diziler açısından da en yüksek puana sahip bölümlerden bir tanesi. Bunun sebebini izlerken çok net anlıyorsunuz. Sofia karakterinin psikolojik olarak kırılmaya başlamasından itibaren, bölüm boyunca onunla birlikte siz de gerildikçe geriliyor ve “Bu kadar da olmaz artık!” tepkilerini sıkça veriyorsunuz. Bu sahnelerde Alberto-Sofia ilişkisinin de gösterilmesi, Sofia’nın tepkilerinin neden bu kadar büyük olduğunu açıklıyor.
Bölüm sonuna geldiğimizde, yaşanan her şey tıpkı üçüncü bölümde olduğu gibi Gotham’ın eski düzenini tamamen değiştiriyor. Falcone ailesinin birçok üyesinin ölümüyle birlikte artık intikam peşindeki Sofia, ailenin mutlak lideri haline geliyor. Penguin açısından bakıldığında ise Maroni ailesinin de ona karşı cephe almasıyla birlikte, Gotham’ın neredeyse hiçbir noktasında güvende olmadığı çok açık. Sezonun yarısını tamamladığımızda, ilk dört bölüme bakarak beklentilerin oldukça üzerinde olduğunu söylemek mümkün. Yılın en iyi dizileri arasına giren The Penguin, Emmy ödüllerinde ortalığı kasıp kavuracak gibi görünüyor.

Daha fazla habere ve incelemeye sitemizden ve Twitter sayfamızdan ulaşabilirsiniz.